istanbul lesbian lifestyle

17 Temmuz 2008 Perşembe

Purple ID


Benim gibi gaydar'ının zayıflığından şikayet edenler için sonunda birileri birşeyler düşünmüş. Giyim ve saçta androjen görünüşün yaygınlaştığı bugünlerde kimin ne olduğunu anlamak pek de kolay değil. Karşınızdaki kız gökkuşağı desenli tshirtü ve lezbiyen diye bağıran kısacık saçlarıyla dolaşmıyorsa gerçekten de işimiz zor. Aynen böyle düşünen İngiliz bir lezbiyen de bu duruma şu çözümü getirmiş: Purple ID. Amaç gökkuşağı gibi bariz şeylerdense, mor bir ip bilekliğin arkadaşlar arasında yayılarak mümkün olduğu kadar çok lezbiyen tarafından bilinmesi ve böylece gizlice herkesin birbirini tanıyabilmesi. Bilekliği internetten alabilir ya da kendiniz yapabilirsiniz. Sevgiliniz varsa sol, yoksa sağ bileğinize takıyorsunuz.

11 Temmuz 2008 Cuma

yeni yazarlar aranıyor

Merhaba :)
Blogun bu hali benim içimi sıkıyor, daha da gelişmesini, farklı insanlarla dolup eğlenceli ve daha çok kişiye hitap eder bir yer haline gelmesini istiyorum. Bu nedenle, kendini ifade etmek isteyen, evde canı sıkılan ya da yazma isteğiyle dolu olan yazarlar aranıyor. Konsepti zaten biliyorsunuz. Facebook'tan bana ulaşabilirsiniz eğer ilgileniyorsanız :)

8 Temmuz 2008 Salı

Hot Topic Pride Store


Hot Topic her türlü t-shirt, rozet, bileklik ve benzerini bulabileceğiniz bir Pride Shop açmış.

L.P.


South of Nowhere'in giriş müziği olan Wasted'den biliyor olabileceğiniz lezbiyen şarkıcı L.P.'nin yeni şarkısı Good With You'nun klibi çıkmış. Sizi bilemem ama kadının tipi fazlasıyla Shane çakması geldi bana.

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Sarah Shahi Digiturk'te



The L Word'de Carmen karakteriyle ben de dahil pek çok kişiye oha dedirten Sarah Shahi, diziden ayrılmasıyla hepimizi çok üzmüştü. Sarah'nın bir polisi canlandırdığı Life adlı dizi bugün Digiturk'te Dizimax kanalında 20.00'de başlıyor. Hayranlarına duyrulur.

Absolut Colors -- Drink Proudly


Community Marketing Inc. tarafından yapılan bir araştırmaya göre lezbiyen ve gaylerin favori içkisi vodkaymış. Hatta lezbiyenlerin vodka içme olasılığı diğer alkollü içkileri tüketme olasılıklarından 5 kat daha fazlaymış. (Sizi bilmem ama benim favorim her zaman vodka) Tüm vodkalar içinde ise %36'sı Absolut'u tercih ediyormuş. Bu oranı yeterli görmeyen Absolut, 1979 yılından itibaren LGBT bireylere yönelik reklam kampanyaları düzenlemekte, hatta böyle bir konsept ile tanıtım yapan dünyadaki ilk marka. Geçtiğimiz aylarda Ruler ve Stadium adlı reklamlarla gayleri ve gay evliliği konu edinen Absolut, şimdi de Colors adlı bir şişe tasarımını piyasaya sürdü.



Colors şişesi gökkuşağı bayrağını yaratan Gilbert Baker tarafından bayrağın 30. yılını kutlamak için tasarlandı. Dünya çapında 126 ülkede faaliyet gösteren Absolut, yeni ürününü aralarında Türkiye, Fransa, Hollanda, Norveç, Belçika, Portekiz, Danimarka, İrlanda'nın da bulunduğu 19 ülkede satışa sundu. Colors şişesi dünya çapında 311 bin şişe üretilecek. Dünyada mayıs ayında piyasaya çıkan, Türkiye'de ise son 1 haftadır raflarda bulunan Absolut Colors'ın ayrıca kokteyl kitabı da varmış. Her 2 ürünün satışlarından elde edilecek gelirin bir kısmı InterPride adlı eşcinsel topluluğuna bağışlanacak.



Absolut ayrıca eşcinsellerin haklarını desteklemek için kendilerine gelen ilk 100 öneri için fikir başına 100 Euro bağışlanacağını açıkladı. Bu kampanya ile toplanacak bağışların eğitime ve eşcinsel topluluklarının yardımlaşmasına harcanağı belirtiliyor. Türkiye'ye 5-10 bin adet ithal edilecek olan ürün Migros ve Carrefour gibi yerlerde bulunabilecek.


30 Haziran 2008 Pazartesi

Itty Bitty Titty Committee



Yaz sıcağında izlenesi filmler listemin 1 numarasında olan bu film !f İstanbul Film Festivali'nde de bu yıl Gökkuşağı Filmleri kategorisinde gösterilmişti.



Filmin yönetmeni aynı zamanda But I'm A Cheerleader filmini ve The L Word'ün bazı bölümlerini yöneten Jamie Babbit. Ayrıca filmde Clea DuVall (But I'm A Cheerleader'da başrolde oynamıştı) ve The L Word'de Max/Moira olarak bildiğimiz Daniela Sea'i görebiliyoruz.



Üniversite başvurusu reddedilen, kız arkadaşı tarafından terk edilen ve ailesiyle sorunlar yaşayan Anna'nın Clits In Action adlı bir radikal feminist gruba katılmasını ve grubun lideri Sadie'ye aşık olmasını konu alan bu komedi filmini mutlaka bulup izleyin, çok seveceksiniz.

28 Haziran 2008 Cumartesi

istanbul'da bu hafta

Çarşamba gecesi Studio Live'da yapılan Ahlaksız Nağmeler Gecesi'nden sonra bugün ve yarın yine Onur Haftası kapsamında Bigudi'de partiler yapılacak. Bu 2 gün boyunca içeri sadece kadınların değil tüm cinslerin alınması şeklinde bir istisna yapılacağını hatırlatmakta fayda var. Eğer Çarşamba olan partiyi kaçırdıysanız mutlaka bunların birine gidin çünkü biz çok eğlendik.

Biliyorsunuz ki Onur Haftası yarın yapılacak olan Pride yürüyüşü ile sona eriyor. "Ben olmasam ne fark eder" demeyin, siz de gelip destek olun ve eğlenin. 15.00'te Taksim Meydanı'nda buluşuyoruz.

4 Temmuz Cuma gecesi Ortaköy Supper Club'da Rainbow Party varmış. Partinin host'u ise Serra D'Autry.

21 Haziran 2008 Cumartesi

Dante's Cove - Possessed & Undressed



Dün uzun zamandır izlemek istediğim Dante's Cove'un 1. sezonunu izledim. The OC, Charmed ve Buffy the Vampire Slayer'ın gay versiyonu olarak özetleyebileceğim dizinin ilk sezonu mükemmel olmasa da umut vericiydi.

Kevin ve Toby adlı gay çiftin Dante's Cove diye küçük bir sahil kasabasına yerleşmeleriyle başlayan olaylar, 150 yıllık bir laneti ortaya çıkarmaları ve işin içine büyücülerin, cadıların ve benzerlerinin girmesiyle gelişiyor. Konu gayet ilginç ancak dizi hakkında önceden internette birşeyler okumadan izleyerek anlayamayacağınız kadar karmaşık.

Dizinin ilk dakikalarından itibaren tamamen çıplak gay erkekler görmek mümkün. Zaten 10 dakikada bir soft-core gay pornosu tadında sahnelerle karşılaşıyoruz. Ancak malesef ilk sezonda lezbiyen çiftlerin sevişme sahneleri biraz özet geçilmiş. Daha çok gaylere hitap ediyor gibi.


Dizinin oyuncularının çoğu gerçekte de gay olmasına rağmen pek çok sevişme sahnesi çok sahte göründü bana. Ayrıca herkes her dakika ya çıplak/yarı çıplak geziyor ya da seks yapıyordu. Bu da gerçekçilik unsuru adına bir 10 puan götürdü diziden, ama tüm oyuncular çok güzel ve seksi oldukları için şikayet edemiyorum.


Kısacası boş zamanınızı eğlenceli bir şekilde geçirmek için gayet uygun bir dizi ama çok fazla şey de beklememek lazım, en azından ilk sezondan.

17 Haziran 2008 Salı

Lezbiyen Kültürdeki Popüler Terimler

Femme: Feminen görünen ve butch'lara ilgi duyan kadınlardır. 1950'li yılların Batı dünyasında egemen olan heteroseksist düşüncenin lezbiyen çiftlerden birisinin erkeksi birisinin de kadınsı özellikler taşımasını zorunlu görmesi nedeniyle ortaya çıkmış ve bugün bazı kesimlerin gereksiz bulup reddettiği bir tanımdır.

Lipstick: Adından da anlaşılabileceği gibi feminen görünüşlü olan ve kendileri gibi feminen kadınlara ilgi duyan lezbiyenlerdir. Bazılarına göre görünüşüne özen gösteren ve kadınsı görünen (femme) tüm lezbiyenler lipstick'tir, feminenlere ilgi duymaları şart değildir. Bana göre kendisini lipstick olarak tanımlayan son derece feminen bir kişi zaten feminenliği çekici bulur, bu nedenle bu konuda ilk tanıma katılıyorum.

Chapstick: Ne butch ne de femme tanımına uyan, butch'a daha yakın durmakla birlikte ikisinin arasındaki grup. Pek makyaj yapmaz, rahat şeyler giyerler genelde. Ellen DeGeneres sayesinde moda olan bir kelimedir. Soft butch ya da androjen de denir bazen.

Dieseldyke: Ölümüne erkeksi olan tiplerdir, kamyoncu stereotipinin tüm klişe özelliklerini barındırırlar.

Stone butch: En erkeksi gruptur. Görünüş ve davranışlarıyla erkek gibidirler. Özellikle cinsel olarak kendilerine dokundurmazlar, genelde vücutlarından rahatsız olurlar.

Butch: Yine femme gibi 1950'lerden gelen bir terimdir. Maskülen görünüşlü lezbiyenler için kullanılır, davranışların da maskülen olması gerekli değildir. Genelde butch-butch ilişkiler pek görülmez, butch-femme daha yaygındır.

High Femme: Ruj, etek, topuklu ayakkabılar ve benzeri kadınsı şeyler olmadan sokağa çıkmayan, son derece feminen lezbiyenlerdir. Lipstick'lerden farkları, lipstick'lerin sadece kendileri gibi feminen olanlara ilgi duymasıdır.

Baby dyke: Yaşı küçük olanlar ya da lezbiyen olduğunu yeni keşfedenler için kullanılır.

Gold star: Hiç erkeklerle birlikte olmamış lezbiyenlere denir.

Lesbian Bed Death: Pepper Schwartz tarafından ortaya atılan, uzun süreli lezbiyen ilişkilerde zamanla tutkunun azalması anlamına gelen terim.

Bifobi: Açgözlü ve kararsız oldukları inanışı gibi nedenlerle biseksüellere karşı ayrımcılık.

Coming out: Cinsel tercihini gönüllü olarak açıklamak, yani out olmak.

U-haul: Yeni bir ilişkiye başlayan lezbiyenlerin tanıştıktan çok kısa süre sonra (birkaç gün içinde) aynı eve taşınmaları.

Gaydar: İnsanların gay ya da straight olduklarını anlayabilme yeteneği.

Evet şimdilik aklıma gelenler bu kadar :)

16. LGBTT Onur Yürüyüşü

16. LGBTT Onur Haftası 23 Haziran 2008 Pazartesi başlıyor. Programa buradan bakabilirsiniz.

Henüz nelere katılırım pek emin değilim ama kesin gideceğim birkaç şey var. Çarşamba gecesi Studio Live'da Avni ve aşırı güzellikten yakında öleceğini düşündüğüm Cansu'nun çalacağı partiye gitmemem zaten söz konusu bile olamaz. Emma Goldman ve SCUM Manifesto'nun takıntılı bir takipçisi olarak, Dans Edemeyeceksek, Bu Bizim Devrimimiz Değil! adlı panele gitmeyi düşünüyorum Cuma günü. Cumartesi gecesi de Bigudi'de parti varmış, o da fena olmaz gibi.

Perşembe günü yapılacak olan bir panelin adı (Örgütlenmeyi Başlat, Madiliği Naşlat!) dikkatimi çekti ayrıca. Lubuncanın gereksiz olduğunu düşünen biri olarak yine de madi'nin anlamını biliyordum ama "naşlat" nedir ya? Yanımdaki heterolar anlayamasın diye başka bir dil kullanma gereğini asla duymazdım ben, bu kadar gizli kapaklı olmak yerine zorla kendini kabul ettirmeli bence insan.

Son olarak, onur yürüyüşü 29 Haziran Pazar saat 15.00'te Taksim Meydanı'nda. Out ve proud olarak siz de gelin!!

12 Haziran 2008 Perşembe

Eşcinsel mekanlara dair küçük hatırlatmalar

Herkese merhaba. Sevgili lipstick sayesinde artık ben de burdayım : )
Bugün tam da bu konuyla ilgili birşeyler yazmayı düşünüyordum ki yorum ve cevap gelmiş.

Eşcinsellere yönelik mekanlar, gay cafe/bar diyoruz, İstanbul'da aslında çok eskiden beri var olan yerler. Özellikle herkesin açıkça bildiği, gay friendly olarak tanımlanan pek çok mekan barındırmış bir şehir İstanbul. O zamanlar bu mekanlarla ilgili düşünülenler elbette farklıydı. Ama son zamanlarda açılan yerlerle onların arasındaki en büyük fark herhalde işletmecileri ve müşteri profili olsa gerek.
Eşcinsellik marjinal olmaktan sıyrılıyor artık. Farklı bir dönemdeyiz, cinsel yönelimini iş yerinde, okulunda gizlemeyen insanların sayısı gittikçe artıyor. Zamanında çoğunluğu cinsel kimliğini gizleyen insanlara ait özel klupler olan eşcinsel mekanlar artık sadece 'gidip eğlenelim, oturup sohbet edelim' diyenlere hitap ediyor tabi. Bu kabuktan sıyrılma, özellikle kadınların da dışarı çıkmaya başlaması yeni işletme ve işletmecileri ortaya çıkardı.
Ben burada tek tek şu an İstanbul'da faal olan mekanlardan bahsetmeyeceğim ama zamanla ve sosyal değişimlerle ortaya çıkan durumlara dair genel bir hatırlatma yapmak istedim.

Birkaç küçük hatırlatma daha.
Eskiden eşcinsel kadınları ulu orta kluplerde, gay cafelerde görmek olağandışıydı. Şimdilerde açılan yerler ( temelde herkese hitap etmese de) bu değişimin bir sonucu, kadınları sokağa çıkarmak için değil de zaten kendini dışarı atmış ama nereye gideceğini bilemeyen kadınlar için önemli mekanlar.

Gökkuşağı bayrağı dalgalan, sokakta da masaları olan cafelerde oturabiliyoruz artık bayanlar. Bunun ne denli önemli bir gelişme olduğunu da unutmayalım. :)

Bigudi'yi bu konuda diğer yerlere kıyasla müşterisine daha çok özen gösteren bir yer olarak görüyorum. Evet, belki de herkese hitap edemiyor, edemez de zaten ama en azından farklı zevklere sahip insanlara da yönelik birşeyler yapma çabası var. Müzik konusunda herkes şikayetçi ( dj bile çok mutlu değildir sanırım) ama biliyoruz ki çoğunluk ne tarz isterse o çalınır genelde. Keşke müzik zevki daha iyi olan birileri artık doldursa orayı ve hem biz hem de sevgili dj Seda da o kadar zorlanmasa :)

İstanbul ve Mekan Sorunsalı

Bigudi post'una atılan bir yoruma cevap yazmaktı amacım ancak yazdıkça baktım ki çok uzadı, direk yeni bir post'ta bu konudan bahsetmek istedim.

"İçki pahali degil, normal mekanlarla ayni paraya aslinda, ama verilen icki kotu yani vodkasi falan rezalet hakkaten..Muziklere ne demeli eller havaya!? Bence lipstickler bu tarz yerlere gitmemeli, kendilerini cok pis ortamlarin icinde bulabilirler veya lipstick olmaktan cikabilirler..Tavsiyem straight mekanlara gidilmesi, straight mekanlarda rahat davranilabilir olmasi (ki rahat olunabiliyor gayette), mekana gidilirken muzige, eglenceye, ortama, kaliteye, icerdeki insanlarin kalitesine bakilip gidilmesine kadar verilmeli ve gaybar'larinda kendine sevgili bulamayan belli kisilerin kendi etraflarindaki insanlarla sevgili degistokus ederek, bu ve bunun gibi sebeplerden kavgalar ederek, vakit gecirip oyalanabilecegi bir yer olarak (bir nevi filtre gorevi gorerek) hayatlarina devam etmesi lazim..."

Yukarıda söz konusu yorumu görmektesiniz. (Not: Herkes okuduğu şeyle ilgili yorum yaparsa hem burdaki yazılarla ilgili ne düşündüğünüzü bilirim, hem de herkes düşüncesini paylaşmış olur, her yerde bu konulardan bahsedemiyoruz malesef. Not 2: Gerçek isminiz olmasa bile uyduruk bir isimle yazın anonim yazmak yerine, daha az kafa karıştırıcı olur bence zamanla yorumlar -umarım ki- arttığında)

Coming out'umu (terimler konusunda bir post geliyor en kısa zamanda) Amsterdam'da yaşamak gibi süper bir şansım oldu. Orada pek çok gay bar ve türevi ortama gittim, Türkiye'ye döndüğüm zaman da çok büyük eksiklik hissettim bu mekan konusunda. Onun öncesinde gay/gay friendly mekanlara hiç gitmemiştim İstanbul'da, sadece Love'a götürmüşlerdi bir kere gay arkadaşlarım. Gay barların sevgili bulma amacı olduğu tabii ki bir gerçek, ama tek neden bu değil. En azından kendi açımdan söylemek gerekirse ben kendimi lezbiyen olarak tanımlamaya başladıktan sonra özellikle o ilk dönemde straight arkadaşlarımla paylaşacak pek şey bulamamaya, benim gibi insanlarla tanışmak istemeye başlamıştım. Herkesin internetle pek içli dışlı olmadığı düşünülürse bence gay barlar bu konuda çok işe yarıyorlar. Ayrıca sevgilinizle öpüşürken straight mekanlarda ya da toplum içindeki gibi "acaba bakan var mı" diye sağınıza solunuza göz atmanıza gerek kalmıyor.

Yorumda straight mekanlarda rahat davranılabildiğini söylemiş sevgili İsimsiz, ben buna ne kadar katılmadığımı binlerce ünlem işareti bile koysam yeterince anlatamam. Tek başıma bir kız olarak bile istisnasız her dışarı çıkışımda yurdum abazalarının laf attığı ya da bir barda arkadaşlarımla otururken yanıma gelip yavşadığı düşünülürse -ki bunlar her kadının başına geliyordur eminim-, sevgilimle öpüşmeye başladığımda konusu olacağım iğrenç erkek fantazilerini düşünmek bile istemiyorum. Gay barlarda da yavşama ya da rahatsız etme durumları oluyordur eminim ama en azından kendinizi koruyabilme olasılığınız daha fazla.

Mekana giderken ortamına, kalitesine ve içerdeki kitleye göre gidebilmeyi tercih ederdim; ama o konuda kriterleri çok yüksek olan biriyim ve öyle yapsaydım gidecek her bulamazdım.
Rocinante, Backbahçe, Pincurs ve Bigudi arasından Bigudi'nin en kalitelisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Rocinante'ye sadece 2 kez gittim, çalışan bayan çok hoş ve ilgiliydi. Müzikleri hiç sevmedim, üzgünüm. En son gidişimde içeride ben ve sevgilim -ve çalışanlar- dışında herkes erkekti. Müzik konusuna dikkat etmeleri dışında mekanın kendisine yönelik bir eleştirim yok aslında, sadece içerdeki kitlenin bana göre olduğunu düşünmediğim için bir daha gitmedim. Bir de bunu birkaç kişiden daha duydum, nedense içeri giren herkese birden oturanların hepsi dönüp garip garip bakmaya başlıyor, çok ilginç.

Backbahçe'ye bir kez gittim, çok çok küçük ve zaten yeri Taksim'in gayet alakasız bir tarafında. İlginç bir tesadüf olarak tam gittiğim gece kavga çıktı, 10 dakika durup çıktım. Yorum yapamıyorum bu nedenle.

Pincurs'a da sadece birkaç kez gittim, çalışanları gayet güleryüzlü ve iyi insanlar. Yine müzik konusunda "olmamış" diyebiliyorum sadece. Hiç yemedim ama yemekleri güzelmiş duyduğuma göre. Fiyatları da diğer yerlere göre daha normal. Hoş bir yer ama yine takılan kitleyle pek alakam olmadığı için gittiğim bir yer değil.

Sanırım 2 kere falan Gate'e gittim, bildiğim kadarıyla orası gay değil ama gay friendly bir mekan. Dikkatimi en çok çeken şey içerideki son derece hetero ve abaza erkeklerin aç bakışlarla kızlara bakıp durmasıydı. Bence kapıdaki arkadaşlar içeri aldıklarına biraz daha dikkat etmeliler.

Bigudi'nin eski haline hiç gitmemiştim, bilemeyeceğim. Yeni halinin yukarıda saydığım mekanlar arasında en kalitelisi olduğunu düşünüyorum. Çalışanları süper, müzik favori tarzım olmasa da yukarıdakilere göre çok daha iyi, mekanın yeri ve içi de gayet başarılı. Cinsel yönelime göre mekan seçmek ne kadar doğru bilmiyorum ama bazen gerçekten hiç erkek görmek istemiyor canım, ve öyle hissettiğimde direk Bigudi'ye gidiyorum.

Peki ya siz nerelere gidiyor, nerelere gitmiyorsunuz?

10 Haziran 2008 Salı

McDonald's: I'm Lovin' It


Amerikan Ulusal Gay ve Lezbiyen Ticaret Odası'na (NGLCC) üye olarak gay topluma destek veren McDonald's, toplumun ahlaki yapısının tehlikede olduğunu düşünen bazı akıl fikirden nasibini alamamış kişiler tarafından "ailelerin ahlakını bozduğu" gerekçesiyle protesto ediliyormuş. İşiniz gücünüz mü yok sizin, gidin biraz patates kızartması yiyin.

Recovering Straight Girl

Sıcak bir yaz günü evde oturmuş sıkılırken her zaman yaptığım gibi internette bir siteden diğerine dolaşırken, Recovering Straight Girl'e rastladım.

12 Steps to Becoming a Lesbian

Buradaki 12 adım beni oldukça eğlendirdi ve birkaç şeye katılmadan edemedim.

1- Neden heteroseksüel bir ilişki yaşamış olan insanlar lezbiyen olduklarını açıkladıktan sonra ısrarla lezbiyen çevre tarafından biseksüel olarak algılanmaya devam ederler? Herkesin gold star olması mümkün değil sonuçta. (Kendime not: Gold star ve türevi tanımları en kısa zamanda bir post konusu olarak ele almalıyım)

2- Neden coming out olayını hallettikten sonra çoğu lezbiyen saçlarını kestirir, bunun kendini kanıtlamaya çalışmakla ilgisi var mıdır? (Ben de kestirmiştim, evet, çok pişmanım)

3- The power of pussy!!

AIDS sadece gayler arasında yayılıyormuş-muş

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre HIV virüsü heteroseksüeller arasında yayılmıyormuş. Sadece cinsel yolla yayılmıyor olduğu gerçeğini geçtim, heteroseksüel ve korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşmayacağına inanmak ancak 7 yaş altı çocuklara özgü bir davranış olabilir -okullarda çoluk çocukların AIDS konusunda bilinçlendirildiğini varsayarsak, pek sanmıyorum gerçi-. Bu adamlar insanları beyin özürlü falan sanıyor olmalı.

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=79340&cat=220&dt=2008/06/09

3 Haziran 2008 Salı

Kaos GL Izmir Kadın Partisi



7 Haziran Cumartesi Alsancak Fıçı Bar'da Kaos GL İzmir'in Kadın Partisi varmış. Fıçı Bar neresi bilmiyorum ama bence bu parti eğlenceli olabilir.

http://www.facebook.com/event.php?eid=45443835433

1 Haziran 2008 Pazar

Lindsay Lohan??




Lindsay Lohan, Sam Ronson ile öpüşürken görülmüş. Yoksa o da mı lezbiyen?

Bigudi

İstanbul'da lezbiyen olmak ülkenin geri kalanına göre oldukça şanslı bir durum. Gittiğim mekanlarda erkeklerin rahatsız etmesinden son derece bıkıp usanmış bir insan olarak, birkaç hafta önce Bigudi'ye gittim. Çok eğlendiğimi söylemeliyim. Öncelikle çalışanlar çok şirin ve ilgililer. Çalan şeyler tercihim olmasa da gayet eğlendirici. Mekanın içi de fena değil, özellikle koltukların olduğu odaya bayıldım. Gay mekanlarındaki en büyük korkum birilerinin asılmasıdır genelde, burada hiç rahatsız edici bir olay yaşamadım. Lezbiyen olmasanız bile erkek olmayan bir gece geçirmek iyi bir değişiklik olabilir diye düşünüyorum. Tek sorun içkilerin biraz pahalı olması (aşırı değil ama). Gerçi bu tüm gay bar ve cafelerin ortak problemi, ve başka bir post'un konusu..